Saturday 2 December 2023

oturan kişiliğimi ayaklandırmam üzerine

“Ne kadar aptalmışım” Her sene, geçen seneki halimi düşününce söylediğim o cümle. Bir yandan bunun rahatsızlığını yaşarken, bir yandan da ne kadar büyüdüğümü ve geliştiğimi yeniden anlamamı sağlayan o cümle. Bu kadar değişen, dönüşebilen bir varlıkken; kim olduğumuzdan emin olduğumuzu, belli bir yaşa gelince kişiliğimizin -en azından bir kısmının- oturmuş olduğunu düşünmemiz ne kadar adil? Oturmuş kişilik ne demek? Acaba bu, kim olduğumuza dair sınırlar çizdiği için rahatlatıcı mı yoksa aslında sınırlayıcı da olabilir mi? “Ben böyleyim” diyip işin içinden çıktığımız durumlardan çok daha fazlası var gibi burada. 


Çocukluğum, ailem, arkadaşlarım, yaşadıklarım, iz bıraktığım coğrafyalar; kim olduğumun ve nasıl bu olduğumun en büyük eşlikçileri ve katkı değerleri. Onlar sayesinde, onlar yüzünden, ne olduğumu düşünüyorsam o olmuşum bugün. Muhtemelen bir sene sonraki Aralık’ta da bugünkü ben’e karşı şefkatle bakıp onu toy göreceğim. 25 oldum bu yıl, çeyrek asırdır sürdürdüğüm hayatımda bazen 7’mde neysem 25’imde de o olduğumu hissediyorum. Bazense böyle, bir yıla kalmadan, aptalca bulabiliyorum kendimi. Bir gün doğru bir davranış sergilediğim için (kime göre, neye göre’ye girmeyeceğim) kendimle gurur duyarken, ertesi gün 7’mde ne hissediyorsam 25’imde de onu hissettiğimi gözlemleyebiliyorum. 


Nasıl da yönetiyor hayatımı bu tanıdık hisler, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamama sebep oluyor: ama ben her seferinde farklı çıkarımlar yapıyorum; çünkü birinde 16’yım, birinde 22, birinde 25. Hepsinin kaynağı aynı, yorumu farklı. Dersi farklı, çözümü aynı. Kendime daha da tutunmamı sağlayan (/neden olan) bu çözümler (sonuçlar) artık beni rahatsız etmeye başladı, çünkü tekrara düşüyorum. (Ve ben, rutinden/tekrardan/tekdüze olan her şeyden nefret eden biri-yim :) 


25 yaşındayım: kendimi tanımladığım bazı kelimeler var. Benimsediğim, kabullendiğim, kabul gördüğüm, tanındığım ve bilindiğim o kelimeler. Kendimi seviyorum, ama tekrara düştüğümü hissettiren o şeyler bana bir şeylerin değişmesi gerektiğinin sinyallerini veriyor. Böylece, tekrar, kendi üzerimde çalışmaya ve kendimi dinlemeye başlıyorum. 


Düşüncelerimi izlemeyi öğreniyorum mesela, tepkisel davranmamayı öğreniyorum (halbuki duygularını uçlarda yaşayan ve yüksek tepkiler veren biriyim). Bedenim, yüzüm, mimiklerim olmadığımı; hepsinin ardındaki bilinç olduğumu devamlı hatırlatıyorum kendime. (Oysa ki dış görünüşüne çok önem veren biriyim.) Sinirlendiğim zamanlarda kendimi duygularıma kaptırıp kırıcı davranmamayı deneyimliyorum. (Çabuk sinirlendiğim ve çabuk sakinleştiğim söylenir.) Yani söylemek istediğim; değişimin kaçınılmaz -ve hatta şu noktada gerekli- olduğunun farkında olarak; olduğum kişi’den (ya da olduğumu düşündüğüm) beni uzaklaştırdığı endişesiyle değişime direniyorum. (Rutinden nefret edermişimmişim. Neden mesela? İlk kaç yaşında nefret ettim rutinden, buna karar verdim? Hala neden bu inanca sarılıp bunu KARAKTERİM yapıyorum?) Tutunduğum kendim, bildiğim büyüttüğüm var ettiğim yarattığım yaratılan kusursuz olmasa da “ben” olduğu için, ve ben olmak dışında hiçbir şey olmayı bilmediğim için, kendimi geliştirme motivasyonuyla çıktığım bu yolda yapıtaşlarımı değiştirerek ilerlemem gerektiği için AŞIRI KORKUTUCU BİR HAL ALDI. 


Ama maksimum ne olabilir, ne kadar değişirsem değişeyim hala beynime ve sevdiklerime sahip olucam, beğenmezsem bir daha değiştiririm kendimi. Oturmamış mı oluyo acaba şimdi kişiliğim anlamıyorum ki. Dolanmayı seviyo galiba.


Değişmeyen tek şey değişimdir, klişesiyle 2023’e ve 2023 İrem’ine veda ediyorum. 2024 süper olacak, böyle gidersem ben de ya süper olurum ya da kafayı kırıp nefes koçu falan olurum herhalde. Olmak ya da olmamak; bütün mesele bu değil mi zaten. 

No comments:

Post a Comment