Friday 29 June 2018

günlükler ve giriş biletleri

Hem fiziksel, hem mental olarak 3 ay önceki hayatımdan inanılmaz uzaklaştım; son dönemlerde detoxa girmiş gibiyim: Önceden bulunduğum tüm lokasyonlardan uzaklaştım, çevremde hep olmasına alışkın olduğum insanlar yok ve ben bir tür detoxun içindeyim. Kendimi eroini bırakmaya çalışırken kendini odasına hapseden Mark gibi hissediyorum. Aylardır bastırıp durduğum bütün şeyler gün yüzüne çıkıyor, çünkü şu an bastırmak için yapabileceğim hiçbir şey yok. Olur olmadık yerlerde olur olmadık şeyler için gözlerim doluyor, önceden bana hiçbir şey ifade etmeyen şeyler beni inanılmaz mutlu etmeye başladı- anneme yemek yapması için yardım etmek gibi.

Halledemediğim ve üzerine düşünmeye artık alıştığım her şey hala aklımda, önceden bu düşünceleri kafamın içinde çöpe atardım. Hani düşünürsün ve düşünmekten uyuyamazsın ya, bende artık durum düşünmekten uyuyamamak değildi, benim uykum artık olmuyordu ve yatakta bile durmuyordum. Mutfağa geçip sigara içerdim. Yeniden yatağa geçtiğimde tüm düşüncelerimi siyah çöp poşetine doldurduğumu ve yıldızlarla dolu, karanlık uzay boşluğunda boşluğa bıraktığımı ve onun aşağı düşüşünü hayal ederdim. Bu hayal beni rahatlatırdı sanırım. 
Her şey hala aklımda. Hala üstüne gittiğim halde hiçbir sonuca ulaşamıyorum ama artık yorgunluğun da verdiği bıkkınlık hissiyle duruma alışmış vaziyetteyim, sonunda az da olsa boşverme becerisi geliştirebilmiş bulunuyorum. 

Galiba bu hayattaki en büyük bağımlılığım duygularım. Hayatımdaki her şeye yön veren şey iradem olmaktan çıktı, kelimenin tam anlamıyla duygularımın esiri olmuş durumdayım. İnsanları hayatıma alırken bile başka hiçbir şeyi hesaba katmayıp bana ne hissettirebileceklerine bakıyorum. Bu insan bana ne verir; mutluluk mu, korku mu, heyecan mı, bıkkınlık mı, varoluşun alt notalarını sorgularken hissettiğim o içinden çıkılamamazlık duygusunu mu, yetersizlik mi, çaresizlik mi, tutku mu? Öyle ki, bazı sınıflar geliştirdim bu konuyla ilgili. İnsanların genel olarak hissettirdiklerini, enerjilerinin bizimkiler ile olan bağlantısını ve uyumunu düşündüğümüzde ortaya çıkan birkaç belirgin sınıf var aslında: akorlar gibi.
Her insanın bizim içimizde dokunduğu bazı noktalar var ve bu noktaların birleşmesiyle akorlar gibi kombinasyonlar çıkıyor ortaya. Sen hangi kombinasyonu daha çok seversen, (bu örnekte hangi tınıyı daha çok seversen, gibi) o insanları hayatına almaya daha eğilimli oluyorsun ve diğerleri eleniyor. Birnevi doğal seçilim.

Ama her şey bu kadar basit değil, duygularım hayatımda bu kadar ön planda ama diğer her şey gibi duygular da kalıcı değil. Herhangi bir şey bir gün aşırı sevilirken ikinci gün bir o kadar önemsiz olabiliyor. O halde duygulara güvenip hareket etmek ne derece doğru olabilir?

Geçen yazı düşünmekten kendimi alamıyorum- neler yaptığımı, kimlerle beraber olduğumu, neler yaşandığını. Düşününce inanılmaz güzel bir yazdı ve ben çok farklı deneyimler kazanmıştım: bir anın içindeyken o anın senin için, hayatın boyunca aslında çok önemli olacağının farkında olamamak ne acı. Sana yaşarken gayet sıradan gelen bir günü sonrasında tekrar tekrar düşüneceğini, o güne dönmek için inanılmaz şeyler feda edebileceğini tahmin edememek ne acı. 
Ama en acısı da o anları yaşarken bile arkaplanda bir yerlerde azıcık da olsa bi' tatminsizlik duygusunun oluşuydu. Benim tamamen, purely mutlu olabilmem için ne gerekiyor acaba? Bilmiyorum. Bunun doyumsuzlukla ilgili olmadığının farkındayım ama neyle ilgili, gerçekten hiç bilemiyorum. 

Yaşanan şeyler ve geçen zaman olduğun kişiyi değiştirir mi yoksa onu ortaya mı çıkarır? Kim olduğunu, nasıl biri olduğunu nasıl anlarsın? Hangi durumlarda, hangi davranışınla? Yıllardır sahip olduğun ana bir karakter mi var mıdır yoksa bu her geçen gün değişir mi? İnsan 7'sinde neyse 70'inde de o mudur yoksa bugün bile dün olduğumuz kişiyle aynı kişi değil miyizdir aslında? Artık kim olduğuma, nasıl biri olduğuma, ne istediğime karar veremiyorum. Yeniden ilk ergenlik dönemi sorgulamalarına düştüm ama o zamanlar 14 yaşındaydım ve şu günlerimin hayaliyle kendimi biraz rahatlatabiliyordum. Şimdi neredeyse 20 yaşındayım ve önceden içinde bulunacağımı hayal ettiğim zaman diliminin tam da içindeyim: bu sefer rahatlamak için ne yapmalıyım emin değilim, çünkü 25 yaşımı hayal etmek istemiyorum. 25 yaşında nasıl olurum, tahmin bile edemiyorum. 

Bir şeyleri gözümde büyütmemeye çalışsam da olmuyor. donanımlı, sanatlı, üretken, anlamlı bir yaşam sürmeliyim ve başarıya olan delice tutkumdan vazgeçmeliyim. Bir de net çizgilere. Her şey siyah ya da beyaz olmak zorunda değil. Bir savunma mekanizması olarak kendimi güvence altına almak için her şeyin her zaman net olmasını istiyorum ama aslında her şey iç içe, hiçbir zaman hiçbir durumda hiçbir şeyin netliği/kesinliği yok ve her şey tamamen bizim algılayış biçimimizle ilgili. An itibariyle 7,6 milyar farklı bakış açısı.