Thursday 5 November 2015

"i've been to hell and back and it was wonderful"

everything is going fine on the outside. i get up and get dressed and go to school, i study and chill around and seem to have fun, then i study more, i don’t even think about something, i laugh, i come home, i study, i shower, i read, i listen to the music, i sleep. the same routine every day. 
on the inside, i spend my life cold and annoyed. it’s so not typical of me to say but: i don’t know who i am anymore. i don’t even know what i feel. what i should feel. what i should do. people say hi to me and i don’t how to answer. i don’t trust no one the way i used to. i’m not even sure if i know the people i know. do they really care about me? or am i just an ordinary girl to them? possibilities ruin my life- as they always do. the worst part is: i care about anyone i know. i care about my mom, i care about my cat, i care about the school bus driver i see everyday, the boy sitting behind me in the class, the girl who once helped me to solve a math problem, the teacher who told me i talk too much in the class, my internet friend who’ve taught me really good songs, the girl who ruined my life in the 7th grade. i don’t want them to feel sad and i wanna be there when they need me. for the exchange i just want them to show me some respect. well they dont. this is what i mourn the most. i got so many people around me and it bothers me to feel alone when they’re near me. it sounds confusing and sad as hell but i just don’t know what to do. 
i’m tired of feeling “not enough”. not pretty enough, not good enough, not talented enough, not smart enough. my fears get bigger and bigger, day by day and i don’t want to feel miserable anymore. everyone should have a place that makes them happy- and it makes me sick that i got nowhere to go. so i turn to myself again, with no hope and expectation, i try to find peace in me which is really hard. but that’s what i should learn best. 
today, i’m in my room, listening to radiohead, writing these. 
where are they now when i need them?
maybe i’m just wasting my youth overthinking.
i keep being a baby and talking about how i feel openly, acting this emotional and sensitive, dramatize and romanticize everything, waiting for a sign to move on, hoping someday i can be a star in somebody’s sky. (god bless pearl jam -lol-) 
please, i want so badly for the good things to happen. 
i feel you, sp.

Saturday 25 July 2015

It’s okay to be a little in love. And a little not.

I think we all are.

I think maybe without even consciously realizing it, our hearts are always breaking. Breaking a bit for the things we can’t change, a little more for the people that slip us by, a centimeter deeper for the places we won’t see. 
Breaking for that six year old feeling of falling asleep on a summer night with wet hair that still smells like baby shampoo. Breaking for when you are fifteen and you are wishing to be all the things you are not. For a world to be more soft like periwinkle than cold like blue. Breaking at nineteen for a planet that is spinning without you.

We fall into a kaleidoscope of pieces like rainy days April’s bring for keepsakes. But we will pick them up and mend as we go. I think that’s life, love, and everything in between.

Sometimes you fall in love with the things you’re not supposed to. The people you were not meant for. The places you can’t stay.

It’s like falling for a stranger. But perhaps at one point we were all strangers in a time and moment of unfamiliarity. And maybe even then, we were all still a little in love.

Thursday 9 July 2015

küçük pazar seremonisi

Gözlerini kapatıp bulunduğun ortamdan, insanlardan ve bütün gürültüden uzaklaşıyorsun. Sylvan düşüncelerin yine açık kalmış kavanozun ağzından dökülüyor aklına. Derinden hissettiğin suçluluk ve pişmanlık duyguları bugün de bırakmıyor peşini. Peki ama neden? Mükemmeliyetçi yönünün ağır bastırdığı zayıf noktaların mı yoksa makineye bağlı sözde neşeli ruhuna daha fazla tahammül edemediğini fark ettiğin kısa anların bir bütünü mü? Bilmiyorsun. Bütün doğruları görmezden gelip yanlışlara yöneliyorsun çünkü ruhun bazı belirimlere aç. Ruhun eksik, az, kırık. Arıyorsun, arıyorsun, arıyorsun. Doğru bildiğin kapıları ardındakilerin yüzüne çarpıp yürüyorsun diğer tarafa, karanlığa. Orada bulmayı umuyorsun aradığını. Bir süre sonra bu da cazip gelmiyor. Karanlığa gözlerin alışsa da ruhun alışamıyor. Henüz neyi aradığını bilmiyorsun bile. Kayıpsın, ama uzaklaşmadın; farkındasın, ama gözlerini yummaya öyle alışmışsın ki.
Araftasın, doğrular ardında kaldı, yanlışlar doğru hissettirmiyor. Bilinmezdesin.

Açıyorsun gözlerini. Dünya hala aynı. Güneş yeniden doğuyor. Kuşlar hala mutlu, balıklar özgür. Gün doğumu hala sana en çok huzur veren şey.
Nefes al, nefes ver.
Yaşıyorsun, buradasın ve gün doğmuş.

Sunday 15 February 2015

Eddie

Merhaba, ben Eddie: bilinmeyen bir zamandan, bilinmez suları aşıp bilinmez tarlalardan geçerek ulaşacağınız bilinmeyen kıtalardan bir kişi. Yeşil alan o kadar çoktur ki burada, haritada olsa yemyeşil görünürdü buralar içerisinde barındırdığı insanlar bilinmeden. İklimi ılıman olurdu, ayların çoğu ılık ve yağmurlu geçtiğindendir ki toprakları da bereketli. Sokak köpeklerinin sayısı o kadar fazladır ki sokak başına iki köpek düşer en az. Fazla havlamazlar ama ne kadar üzgün ve yardıma muhtaç olduklarını belli eden bakışları vardır. Başlarını okşarsanız peşinize takılabilirler ve o zaman da siz durana veya gözlerinin içine öfkeyle bakana kadar size eşlik ederler. Köpekleri sever misiniz? Hayır mı? O zaman büyük ihtimalle burada yaşıyor olmak size yaramazdı. 1-2 mutlu ay geçirdikten sonra peşinize takılan yavru köpekler sizi rahatsız etmeye başlar, başlarda bunu umursamazdınız. Sonraları bu o kadar sinir bozucu bir olay haline gelirdi ki; köpekleri, ıslak kaldırımları, ayakkabılarınızdaki çamur izlerini, depresif ve mutsuz yağmur bulutlarını, buranın yabancısı olduğunuzu her fırsatta belirtmekten asla kaçınmayıp içten içe bundan hoşnutluk duyan yerlileri bahane edip nereden geldiyseniz oraya geri dönerdiniz ve döndüğünüz yerde her karşılaştığınız insana buranın ne kadar aşağılık, yok edilesi bir yer olduğunu anlatıp sizi duyabilecek olanları umursamadan küfürler savururdunuz.

Benim adım Eddie ama okulda bana Teleddie derler. Televizyon ve Eddie kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur bu lakap. Fazla televizyon seyrettiğimden bu davranışımı ismimle bütünleştirmeyi seçtiler. Her ne kadar 18-25 yaş arası insanlardan oluşan bir okulda insanları etiketleme alışkanlığının sürmesini gülünç bulsam da lakabıma alıştım, hatta onu benimsedim diyebilirim. Burası yalnızca en zekilerin bulunduğu; rekabetin, nefretin, sahteliğin, gülümseyişlerin hat safhada olduğu bir okul. Okulun kapısından içeri girince insanları birbirlerinden ayırt etmekte zorlanabilirsiniz çünkü herkes birbirinin aynısıdır. Kabul edilme ve dışlanmama korkusu bürümüştür hepsini, bundan olsa gerek ki biri ne yaparsa diğeri de aynısını yapar. Özgün olduğunuzda ise “Teleddie” gibi lakaplarla farklı olduğunuz size her hitap edildiğinde yüzünüze çarpılır. Burası dizilerde gördükleri gerekli-gereksiz her şeyi kendilerinde denemeyi seven, sonsuza kadar Amerikan özentisi ruhlarında yaşamaya mahkûm kalıp hiçbir zaman değişemeyecek olan, en ciddi durumlardan bile hakkında gülünebilecek küçük ayrıntılar çıkarabilen, önemsiz alıcı topluluğu. Bin bir hakaret ve aşağılamadan sonra eve gelince film arşivimden bir film koyup izliyorum. Bambaşka hayatlara, bambaşka dünyalara yolculuk edip bir sürü olay deneyimliyorum; kendimi özdeşleştirdiğim karakterler birer birer yok olurken bana benzeyenlerin olaylar karşısında tepkilerini seyredip kendimi güçlü, bağımsız ve yıkılamaz hissediyorum. Ortamlarda ve mekanlarda yalnızlaştırılsam da yanımda yürüyen sokak köpeği ve aklımdaki dizi kahramanı Jessie sayesinde kendimi yalnız hissetmiyorum: Ben bir klon değilim, oyunlarının bir parçası değilim, teslim olmuyorum, pes etmiyorum ve rol yapmıyorum. Hiç kabul edilmek uğruna olmadığınız biri gibi davrandınız mı? Demek davrandınız. Peki ya neden? Hiç yabancılık çekerek katıldığınız bir gruba itaat etmek zorundaymışsınız gibi hissedip, gitgide grup üyelerine dönüştüğünüzü fark ettiniz mi? Sevmek ve sevilmek için, düşündüğünüz kadar iyi biri olduğunuza kendinizi inandırmak isterken aslında kendinizi kandırdığınızı fark ettiğiniz oldu mu? Neden bahsettiğimi anlamıyor musunuz? Öyleyse belki de susmalıyım. Sonsuza dek yaşayacaklarını varsayıp kurdukları dostlukların zamanla insanın içini kemiren düşmanlıklara dönüşeceğini ama alışmışlığın getirdiği rahatlıkla bunu inkâr edecekleri zamanı gözlerimizle göreceğiz. Onlardan ayrı zaman geçirerek izlediğim bütün belgesellerin, bütün dizilerin, bütün filmlerin bana, Eddie’ye kazandırdıklarını sıralamak onların gözünde bana taktıkları lakabın ne kadar yerinde ve doğru olduğunu kanıtlamaktan başka bir işe yaramaz. Ben dün gece haberleri seyrederken gördüğüm, feci bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiş olan bir kızdan bahsederken onlar kafalarında kızın güzellik derecesini hesap ederler çünkü bu yörenin insanları böyledir. Tek coşkuları kentin çıkışındaki, çimleri teker teker ezerek ulaşılan, dışı kötü bir şekilde siyaha boyanmış, köhne bardaki eğlence geceleri olan bu insanlar için şarap; cennetin insanlara olan en büyük armağanıdır. Yoksa siz de mi böyle eğlencelerin insanısınız? Sabah gelen baş ağrısının yaşanılan o geceye değdiğini söylüyorsunuz. Öyleyse şunu bilmeme de izin verin, o geceye dair neleri hatırlıyorsunuz? Benimle tanıştığınıza memnun olmadınız mı? Kaba birisiniz, neden böyle düşünüyorsunuz? Demek benim biraz kaçık olduğumu düşünüyorsunuz. Güzel bir cevap, aynı zamanda akıllıca. “Kaçık” kadar güçlü bir kelime kullanınca “biraz” sıfatıyla yumuşatmaya çalıştığınızı anladım, ama buna gerek yoktu. Kaba olduğunuzu belli etmiştiniz zaten. Artık susmamı mı istiyorsunuz? Haklısınız, “susmalıyım” dedikten sonra bile konuşmaya devam ediyorum. Çünkü ben sussam da beynimin içindekiler susmuyor. Bir süre sonra o kadar hızlı ve fazla konuşuyorlar ki susmaları için aspirin alıyorum. Sizin beyninizde kimse konuşmuyor mu? Eğlence insanı olmanızdan bunu anlamalıydım. Veda vaktinin geldiğini söylüyorsunuz. Öyleyse belirtmeliyim ki ben de sizinle tanıştığıma memnun olmadım. Bana yalnızca bu yörenin insanlarının değil, bütün insanların aynı olduğunu öğrettiniz. Bunun için size teşekkür edemiyorum. Siz yine de hoşça kalın, eğer becerebilirseniz. Çıkarken kumandayı uzatmayı unutmayın.