Saturday 1 March 2014

18

Hepimiz iyi kötü bir şekilde her gün hayata uyum sağlamaya çalışıp günlerimizi geçiriyoruz, her yeni gün birsürü insanla yüz yüze geliyoruz, nicesiyle belirli yaşanmışlıklarımız oluyor. Birçok dokunulmuş beden, bir milyon bilindik ruh. Kendimize yakın hissettiğimiz arkadaşımız tek bir hatasıyla hayatımızdan diskalifiye oluyor, tek bir ayrılıkla aylarca paylaşılan hayatlar; insanların sebepsiz gururları, kalp kırıkları ve aldatmacalar yüzünden birbirinden bir daha kesişmemek üzere ayrılıyor.

Ayrılık, bana anlayamayacağım kadar ağır geliyor. Her türlü ayrılığı hiçbir şekilde anlamlandıramıyorum. Bir zamanlar hayatımda olup da şu an istediğim an ulaşamayacağım insanların var olma düşüncesi bana çok korkunç geliyor. Geçmişe olan bağımlılığımdan bir türlü kurtulamıyorum çünkü geçmişimle ilgili her şeyi değerli buluyorum. Küllerinin nerede olduğunu bilmediğim mektuplar değerli, fotoğraflar değerli, nefret ettiğim insanlar bile kin duyduğum halde elimde olmadan değerli.

"Geçmişi ve geleceği o kadar çok düşünüyorum ki şu anı yaşamaya zaman bulamıyorum," demiştim bir keresinde.

İnsanların gözlerinde gördüğüm değersizlik ve önemsemezlik midemi bulandırıyor. Elimde olmadan, istemsizce ve üstü kapalı bir şekilde değer verdiğim insanlar tarafından görmezden gelindiğim her an, en az akılları kadar boş ve cehalete bürünmüş kalplerine karşı farkındalığım artıyor. Değerlenen şeylerin değerlerine alışmam zaman alsa da insanların yokluklarını ve aslında hiçbir zaman olmadıklarını fark etmem bir saniyeden fazla zamanımı almıyor.